Yağız Atlılar
YYaşar Kandemir hocamızın 1992 Ocak ayında Altınoluk Dergisi’nde yayınlanan makalesi. (Sayı: 071, Sayfa: 020)
Kâinâtın Güneşi Efendimizin hayatında meleklerin anılmaya değer pek özel yerleri vardır. Peygamber Efendimizin en yakın dostu ve sırdaşı Cebrail Aleyhisselam’dı. Meçhuller diyarından o haber getirir, Peygamberler sultanını görünmeyen alemlere o götürürdü. Hz. Fâtıma ağladığı günlerde, onların bu dostluğunu ne güzel ifade etmişti. Sevgili babasını bir daha dünya gözüyle göremeyeceğini anlayınca şöyle ağlamıştı:
– Aah! Rabbimin davetine uyup giden babacağım!
Varacağı yer Firdevs Cenneti olan babacığım!
Artık derdimizi Cebrail’e yanacağız, babacığım!
Çünkü Resülullah’ın vefatıyla yeryüzü ilahî vahyin nurundan mahrum kalacaktı. Cebrail bir daha göklerden haber getiremeyecekti.
Peygamber- i Zîşan’ın ciğerparesi, babasına gözyaşı dökerken, onun dostunu böyle yad etmişti. Zira Cebrail Aleyhisselam, gece gündüz demeden her fırsatta Resül-i Ekrem’in yanına gelir, bilmesi gerekenleri öğretir, yapması gerekenleri hatırlatırdı. Kur’an’ın her ayetini ona tebliğ eder, kendisine imam olur namaz kılmayı öğretir, dinin her bir esasını tarif edip belletirdi. Ramazan ayında dostlukları daha bir koyulaşır, o güne kadar gelen ayetleri baştan sona birbirlerine okurlardı.
İşte Resül-i Kibriya Cebrail Aleyhisselama böylesine yakın, onunla böylesine senli benliydi. Kötü kokuların melekleri rahatsız ettiğini bildiği için dişlerini özenle temizler, dostunu rahatsız etmemek için ağzına soğan, sarımsak koymazdı.
Onu gördün mü?
Bir gün Hz. Abbas ile o günlerde henüz çocuk yaşta bulunan oğlu Abdullah Resül-i Ekrem’i ziyarete geldiler. Yeğeninden her zaman hürmet ve itibar gören Hz. Abbas bu defa umduğu iltifatı görmemiş olmalı ki, ziyareti kısa kesip dışarı çıktı. Abdullah’a:
– Oğlum, amcazadenin bana nasıl davrandığını gördün mü? Sanki beni görmekten memnun olmamış gibiydi, diye dert yandı.
İbn Abbas:
– İyi ama babacığım, yanında bir adam vardı. Onunla fısıldaşıp duruyordu, dedi.
Hz. Abbas Peygamber Efendimizin yanında kimseyi görmemişti. Oğluna inanmak istemedi. Fakat oğlu çok dikkatli bir çocuktu. Tekrar içeri girdi; ama içeride Resül-i Ekrem’den başka kimse yoklu:
– Ya Resulallah! Senin huzurundan çıkınca Abdullah’a bizimle pek ilgilenmediğini söyledim. O da senin biriyle fısıldaşarak konuştuğundan bahsetti. Yanında gerçekten biri var mıydı? diye sordu.
Bunun üzerine Efendimiz amcazadesine dönerek:
– Abdullah! Sen onu gördün mü? diye sordu. Abdullah:
– Evet, gördüm, deyince Cihan’ın Efendisi:
– Amca o Cebrail’di. Kendisiyle meşgul olduğum için seninle konuşamadım, dedi.
Ahmed İbni Hanbel’in Müsned’inde bulunan (I, 293-294) bu sahih rivayetten açıkça öğrendiğimize göre, melekler insan kıyafetine girerler. Kimine görünür, kimine görünmezler. Cebrail Aleyhisselam’ın yakışıklı sahabi Dihye Bin Halîfetü’l-Kelbî’nin kılığına birçok defa girdiği ve bir kısım sahabilerin onu bu şekilde gördüğü malumdur.
Bedir’deki yağız atlılar
Melekler sadece peygamberlere görünmezler. İyi özelliklere sahip insanların yanına gelir, onlara yardım eder ve selam verirler. Bedir Gazvesi başta olmak üzere pek çok savaşta melekler müminlere yardım etmişler, kafirlerin gözünü korkutmuşlar ve hatta onları yakalayıp esir almışlardır.
Peygamber Efendimizin amcası Abbas İbni Abdülmuttalib’in esir edilmesi olayı bunun en güzel misallerinden biridir. Hz. Abbas iri yarı bir kimseydi; onu esir alan Ebû’l-Yeser ise çelimsiz biriydi, Hz. Peygamber Ebû’l-Yeser’e amcasını nasıl esir aldığını sorunca, Hz. Abbas itiraz etti ve:
– Beni bu adam esir almadı. Beni esir alan adam yağız bir ata binmiş, çok yakışıldı, saçları yanlarına taranmış bir gençdi, dedi. Ebû’l-Yeser de kendisine yardım eden o kimseyi daha önce hiç görmediğini söyleyince mesele anlaşıldı.
Meleklerin müminlere yardım ettiği ayet-i kerimeyle sabittir. Mesela Bedir Gazvesi‘ndeki yardımları Enfal süresinde (ayet, 9) şöyle anlatılır:
“Hani siz Rabbinizden yardım istemiştiniz. O da ‘ben size birbiri ardınca gelen bin melekle yardım edeceğim’ diyerek duanızı kabul etmişti”.
Bedir Gazvesi’nde meleklerin yaptığı bu yardım hakkında hoş bir kıssa vardır. Bu olayı bizzat yaşayan ve bize anlatan Ebû Rafi, Hz. Abbas’ın kölesiydi. Hanımı Ümmü’l-Fazl Lübabe ile birlikte İslamiyet’i kabul etmişti. Fakat zengin bir kimse olan Hz. Abbas, KureyşIilerin yapacağı kötülüklerden çekindiği için Müslümanlığını gizli tutuyordu.
O günlerde Bedir Gazvesi yapılmaktaydı. Mekke’de herkes bu gazvenin sonucunu merakla bekliyordu. Derken Kureyşlilerin yenildiği haberi geldi. Özellikle gizli Müslümanlar bu habere pek sevindiler. O gün Ebû Rafı Zemzem odasında ok yontuyordu. Hanımı Ümmü’1-Fazl da yanındaydı. Müslümanların kazandığı zaferden bahsedip seviniyorlardı. Derken Ebû Leheb çıkageldi. Odanın bir köşesine oturdu. Ebû Leheb Peygamber Efendimizin hem amcası, hem de onun can düşmanlarından biriydi.
Derken “Ebû Süfyan geliyor” diye bir ses duyuldu. Ebû Süfyan Bedir’den geliyordu. Ebû Leheb onu yanına davet etti. Halk da başına toplandı. Getirdiği haberi merak ediyorlardı. Ebû Leheb:
– Yeğenim! Bedir’dekiler ne durumda? Anlat bakalım, deyince Ebû Süfyan söze başladı:
– Öyle insanlarla savaşa tutuştuk ki, çok geçmeden bizi istedikleri gibi öldürmeye, diledikleri şekilde esir almaya başladılar. Ben bizimkileri hiç kınamadım. Çünkü bizimle savaşanlar, gökle yer arasında duran, yağız atlara binmiş, beyazlar giyinmiş adamlardı. Onlarınkarşısında kimse dayanamıyordu, dedi.
Ebû Leheb’in canı sıkıldı. Burnundan solumaya başladı.
Bir köşede onları dinleyen Ebû Rafi, duyduğu haberden öylesine mest olmuştu ki, kendini tutamayıp:
– Onlar meleklerdi, dedi. Ebû Lehep zaten patlamak üzereydi. Yerinden kalktı ve Ebû Rafi’nin yüzüne şiddetli bir tokat attı. Ebû Rafi, kendinden umulmayan bir hareketle bu İslam düşmanının üstüne atıldı. Fakat kafir güçlü kuvvetli biriydi. Onu tutup yere çaldı. Sonra da üzerine oturup onu yumruklamaya başladı.
Ümmü’1-Fazl Ebû Rafi’nin böyle insafsızca dövülmesine dayanamadı. Onu dövenin kendi kayınbiraderi olduğuna bakmadan, eline geçirdiği bir çadır direğini Ebû Leheb’in başına indirdi.
– Onu zayıf buldun, efendisinin burada olmayışını da fırsat bildin, değil mi? diye çıkıştı.
Başı yaralanan Ebû Leheb perişan vaziyette çıkıp gitti. Yedi gün sonra, vücudunda bir garip çıban çıktı ve çok geçmeden cehennemi boyladı.
“Gasîlü’l-melaike”
Cebrail Aleyhisselam, Efendimizin nasıl dostu ise, melekler de müminlerin dostudur. Müminler sıkıntıya düşünce onların yardımına koşarlar. İlim öğrenenlere kanat gererler. Kur’an okuyanları dinler, Allah’ı zikredenlerle beraber olurlar. Hanzala İbnü Ebû Amir’e yaptıkları ne kadar ibretlidir:
Hanzala Uhud Gazvesi’nde yiğitçe çarpışmış, Ebû Süfyan’ı tam öldüreceği sırada, onun feryadı üzerine arkadan yaklaşan bir müşrik tarafından şehit edilmişti.
İşte bu sırada Resul-i Ekrem Efendimiz Hanzala’nın şehit edildiğini, onu meleklerin yıkadığınısöyledi. Fakat meleklerin onu neden yıkadığı anlaşılamadı. Savaştan döndükten sonra bazı sahabeler olayı araştırdılar. Hanzala’nın savaştan bir gün önce evlendiğini, ertesi sabah acilen savaşa gidildiği için boy abdesti almaya fırsat bulamadığını öğrendiler. Demek ki melekler yıkanmaya fırsat bulamayan şehitleri de yıkıyorlardı. O günden sonra Hanzala’yı “Gasilü’l-Melaike” yani meleklerin yıkadığı adam diye andılar.
Allah bizi onun şefaatine, meleklerin de dua ve istiğfarına mazhar eylesin. (Amin).