Ölümle Dost Olmak
YYaşar Kandemir hocamızın 2004 Mart ayında Altınoluk Dergisi’nde yayınlanan makalesi. (Sayı: 217 Sayfa: 028)
Bir zamanlar dünyadan haberimiz yoktu, hayatı ve ölümü bilmiyorduk, Rabbimiz bize can verdi, dünyaya gönderdi.
Bir gün gelecek hayata veda edeceğiz; sevdiğimiz, gönül verdiğimiz şeyleri geride bırakıp asıl yurdumuzun, yuvamızın eşiği olan kabre gireceğiz.
Ve bir gün gelecek yeniden dirileceğiz, Cenâb-ı Mevlâ’nın huzurunda dizileceğiz (Bakara 2/28). Dünyada yaptıklarımızın hesabını vereceğiz. Sonra da güzelliklerle dolu sonsuz bir hayatı yaşayacağız, inşallah.
Bizim kaderimiz bu ve ölüm bu kadar tabiî… Tıpkı yeni bir elbise giyerek bir dostun düğününe gitmek gibi hoş bir yolculuk.
Yıllar önce bu köşede “Toprağın Altı Var” diye bir yazı okumuştunuz. (Canım Kurban Olsun Senin Yoluna, s.153-158) Hayata veda etmek üzere olan mü’minin yanına, yüzleri güneş gibi parlayan meleklerin cennet kefeniyle, cennet kokularıyla geldiklerini ve ona “Ey güzel can! Allah’ın affına ve rızâsına kavuşmak üzere artık çık!” dediklerini, sonra da onun “testinin ağzından sızan bir damlacık su gibi akıveren” ruhunu alıp Cenâb-ı Mevlâ’nın huzuruna götürdüklerini, Âlemlerin Rabbi’nin de meleklere “Bu kulumu cennetin en yüce yerine kaydedin” buyurduğunu bir hadîs-i şeriften öğrenmiştiniz.
Böyle güzel bir ölüme nâil olabilmenin iki şartı var:
Biri Müslümanca yaşamak,
diğeri Müslüman olarak can vermek.
En Akıllı Kimse
Gerçekten de bir mü’min için ölüm, korkulacak, nefret edilecek bir şey değildir. Hatta o, kimileri için, yolu hasretle beklenen bir sevgilidir. Tıpkı uçak gibi bir binektir. Zaten bizi dört bir yandan kuşatmıştır (Buhârî, Rikak 4). Sonra da ruhumuzu kucağına alıp ebedî yurdumuza ve orada bizi bekleyen ilâhî nimetlere götürecektir.
Kendisiyle bu kadar içli dışlı olduğumuza göre, ona alışmak, ona ısınmak, onunla dost olmak varken ölümden korkmanın ne anlamı vardır.
Ölümden mü’minler değil, korkması gerekenler korkmalıdır. “Dünya mü’minin zindanı, kâfirin cennetidir” hadisi (Müslim, Zühd 1; Tirmizî, Zühd l6; İbni Mâce, Zühd 3), ölümden kimin korkması gerektiğini anlatmaktadır.
Allah’ın buyruklarından yüz çevirenler için dünya, kısa da olsa eşi bulunmaz bir cennettir. Çünkü ölümle birlikte onları sonu gelmeyen berbat bir hayat beklemektedir.
Mü’min ne kadar rahat ve huzurlu da olsa, âhirette onu bekleyen eşsiz güzellikler yanında dünya hayatı âdeta bir zindan, bir hapishânedir.
Peygamber Efendimiz dünyanın kısalığını, âhiretin sonsuzluğunu pek nefis bir şekilde anlatmış, âhiret hayatını denize, dünya hayatını da, o denize daldırılıp çıkarılan parmaktaki suya benzetmiştir. (Müslim, Cennet 55)
Aklı olan kimse, bir damla suyu koca bir denize tercih eder mi? Kendini bir damlacık kirli sudan koparıp kocaman bir denize götüren ölümden nefret eder mi?
Evet, mü’min için ölüm güzeldir. Her zaman hatırlanacak bir dosttur.
Rehberimiz Efendimiz “en akıllı, en uzak görüşlü” insanın ölümü en çok hatırlayan, ölümden sonraki hayata hazırlanan kimse olduğunu söylüyor (İbni Mâce, Zühd 31; Heysemî, Mecme‘u’z-zevâid, X, 309), “Allah’tan gereği gibi hayâ eden” kimsenin “öleceğini, çürüyüp yok olacağını unutmaması” gerektiğini belirtiyor. (Tirmizî, Kıyâmet 24)
Çünkü kabirde “her sabah ve akşam”, cennetlik olana, cennette onu bekleyen güzel hayatı; cehennemlik olana cehennemde onu bekleyen korkunç mekânı gösterilecek ve “İşte kıyamet gününde gideceğin yer burası” denecektir”. (Buhârî, Rikak 42; Müslim, Cennet 65, 66; İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), VII, 382; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), I, 535) O zaman iyi kimseler için kabir bir güzellik sergisi, kötüler için de ıstırap ve pişmanlık köşesi olacaktır.
Hal böyle olunca Cenâb-ı Mevlâ’dan bize cenneti nasip etmesini niyâz etmeli, “Allahım! Bizi cehennem azâbından koru!” diye dua etmeliyiz. Efendimiz’in tavsiye buyurduğu üzere,“zevkleri bıçak gibi kesen ölümü” her fırsatta anmalı (Tirmizî, Zühd 4. Ayrıca bk. Nesâî, Cenâiz 3; İbni Mâce, Zühd 31), onu benimsemeli, onunla dost olmalı ve kabrimizi “cennet bahçelerinden bir bahçe” haline getirmeye çalışmalıyız.
Külü Savrulan Adam
İnsan kıldığı namaza, tuttuğu oruca kesinlikle güvenmemeli, bunların kendisini kurtaracağını sanmamalıdır. Allah’a kulluk ederken, ibadetlerini kusursuz yapmaya çalışırken, bunun zaten kulluk görevi olduğunu unutmamalıdır. Asla ve asla ibadetleri sâyesinde değil, Allah’ın rahmeti ve merhameti sâyesinde kurtulacağını bilmelidir.
Müslümanın unutmaması gereken bir şey de Allah’ın azâbının çetin olduğudur. Sevgili Peygamberimiz’in anlattığı, külü savrulan adam kıssasını hatırlamanın şimdi tam zamanıdır.
Hani vaktiyle çok zengin bir adam varmış. Öleceğini anlayınca çocuklarını başına toplamış.
– “Yavrularım!” demiş. “Söyleyin bakalım, ben size karşı nasıl bir babaydım?”
– “Sen babaların en iyisiydin” demiş çocukları.
– “Öyleyse size bir vasiyetim var” diye sözüne devam etmiş adam. “Ya bu vasiyetimi tutarsınız veya sizi mirasımdan mahrum ederim.
“Ben hayatımda hiç iyilik yapmadım. Bu yüzden Allah bana azâb edebilir. Öldüğüm zaman cesedimi yakınız. Sonra benden geriye kalan parçaları iyice ezip kül haline getiriniz. Rüzgârlı bir günde külümü savurunuz. Belki o zaman Allah’ın azâbından kurtulabilirim”
Çocukları ona, dediklerini aynen yapacaklarına dair söz vermiş ve sözlerini tutmuşlar.
Allah Teâlâ o adamın toz haline gelmiş bedenine yeniden can vermiş ve ona neden böyle davrandığını sormuş. Adam:
– “Senin azâbından korktuğum için öyle yaptım, yâ Rabbî” demiş. Cenâb-ı Hak da onu azâbından korktuğu için bağışlamış (Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Tevbe 27-28).
Demek ki vücudunun toz zerreleri haline gelmesi ve külünün göğe savrulması bile insanı hesap vermekten kurtaramıyor. Öyleyse ölümden değil, kabir hayatından başlamak üzere âhiret hayatında başımıza gelecek sıkıntılardan, kısacası Allah’ın gazabından ve azâbından korkmak icap ediyor. Ölümün bir son değil, sonsuz hayata açılan bir kapı olduğunu unutmamak gerekiyor.
Korku ile Ümit Arasında
“Ben mutlaka cennete gideceğim” demek yanlış olduğu gibi, “Benim yerim cehennem” diye ümitsizliğe düşmek de yanlıştır. Cennet de Allah’ın, cehennem de. Cenneti hak edeni cennete, cehennemi hak edeni cehenneme gönderecektir. Bu sebeple insan Allah’ın hem azâbından korkmalı hem de merhametini ümit etmelidir.
Şunu da hiçbir zaman unutmamalıdır: Allah Teâlâ bizim kendisi hakkındaki düşüncemize değer veriyor ve “Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim” buyuruyor. (Buhârî, Tevhîd 15; Müslim, Zikir 2, 19, Tevbe 1, Zikir 2, 19) Yani kulum kendisine iyi davranacağıma, onu rahmetimle kuşatacağıma, va’dettiğim güzellikleri kendisine vereceğime gönülden inanıyorsa, o umduğunu bulacaktır, diyor. Bizden kendisi hakkında işte bu şekilde hüsnüzan etmemizi istiyor.
Öyleyse biz Yüce Rabbimiz’in bize lutufkâr davranacağını, ölümün bizi o eşsiz lutuflara kavuşturacağını düşünmeli, ölümü sevmeli ve ölümle dost olmaya bakmalıyız.