Her İşte Kolaylık
YYaşar Kandemir hocamızın 2003 Temmuz ayında Altınoluk Dergisi’nde yayınlanan makalesi. (Sayı: 209 Sayfa: 028)
Her zorun yanında bir kolay var. Yücelerden yüce Rabbimiz bunu böyle takdir buyurmuş.
Bir ömür boyu hep dikenli yolda yürüseydik işimiz zordu. Ama şükürler olsun, önünde sonunda dikenli yollar gül bahçesine çıkıyor. Zorun ardından kolayı görmek, insana yaşama sevinci veriyor.
Bin bir zahmetle yetişen meyve ağaçları yemişlerini bize doğru uzatınca, yorgunluğumuz bitiyor, yüzlerimiz gülüyor.
Güçlükle beraber kolaylığın bulunduğunu (İnşirâh 94/5), Allah Teâlânın bizim zorluk çekmemizi istemediğini bilmek (Bakara 2/185) bizi rahatlatıyor.
Cenâb-ı Mevlânın kullarına gösterdiği kolaylığın en açık misâli, namazın farz kılınması olayıdır. Sevgili Efendimiz mirâca çıktığında, ümmetine elli vakit namaz farz kılınmıştı. Kâinâtın gonca gülü, Bu kadar çok ibadeti ümmetim yapamaz diyerek Kerîm olan Rabbine tekrar tekrar başvurup niyâzda bulunmuş; Kâinâtın sahibi merhametli Rabbimiz de elli vakit namazı onar onar azaltarak beş vakte düşürmüştü. Daha da güzeli, Beş vakti kılana, elli vakit namaz sevabı vereceğini müjdelemişti ve böylece, Azîz ve Celîl Rabbimizin Muhammed ümmetine olan merhameti, bütün haşmetiyle ortaya çıkmıştı.
Kolaylık Gösteriniz
Sevgili Peygamberimiz, Cenâb-ı Mevlâdan hep kolaylık gördüğü için Onun kullarına her zaman, her konuda kolaylık gösterirdi.
Meselâ insanların camiden, cemaatten soğutulmasına gönlü razı olmazdı. Bir imamın sabah namazını uzun kıldırdığını, bu yüzden cemaate gelemeyenler olduğunu duyunca çok öfkelenmişti ve:
– İnsanlar!
İçinizde namazdan soğutanlar var!
Kim imamlık yaparsa, namazı kısa kıldırsın; zira arkasındaki cemaatin içinde çocuğu var, yaşlısı var, hastası var, iş güç sahibi olanı var buyurmuştu (Buhârî, İlim 28, Ezân 61-63; Müslim, Salât 182-185). İmamın da cemaatine kolaylık göstermesi gerektiğini öğretmişti.
Yine bir gün Resûl-i Ekrem Efendimiz Mescid-i Nebevîde otururken görgüsüz bir bedevî çıkagelmişti. Gül yüzlü Efendimizi biraz dinleyen adam, mescidin bir köşesine gidip abdest bozmaya başlayınca kıyamet kopmuştu. Çünkü ashâb-ı kirâm onun bu câhilliğini mescide saygısızlık zannederek bedevîyi dövmeye kalkmıştı. Bu nâzik anda Efendimiz arkadaşlarını şöyle yatıştırmıştı:
“Adamı kendi haline bırakınız.
Abdest bozduğu yere büyük bir kova su dökünüz.
Siz kolaylık göstermek için gönderildiniz,
zorluk çıkarmak için değil” (Buhârî, Vudû’ 58, Edeb 80).
Demek ki, Muhammed ümmeti olarak biz zorluk çıkarmak için değil, kolaylık göstermek için gönderilmişiz. Bunu hiç unutmamalıyız. Etrafımızdaki insanlar bizi zorluk çıkaran biri olarak değil, zorlukları gideren, müşkilleri halleden biri olarak bilmelidir. Efendimiz aleyhisselâm bu görevimizi bize hep hatırlatmış, Kolaylık gösteriniz, zorluk çıkarmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz buyurmuştur (Buhâr, İlim 11, Edeb 80, Cihâd 164; Müslim, Cihâd 6-7).
Kolaylık Dini
Zaten dinimiz de kolaylık dinidir. Allah Teâlâ bizden gücümüzün yettiği kadarını istemektedir. Çünkü süratli giden çabuk yorulur; insanın ruhu ve bedeni aşırı ibadete tahammül edemez, o zaman da yaptığı ibadetleri bırakmak zorunda kalır.
Efendimizin genç sahâbîsi Abdullah İbni Amr İbni Âsı burada hatırlamakta fayda vardır. Bu genç sahâbî namaza, oruca ve Kuran okumaya pek düşkündü. Bu yüzden eşini bile ihmâl ederdi. Onun bu halini haber alan Resûl-i Ekrem kendisini uyardı ve âdeta onunla daha az ibadet etmesi için pazarlık yaptı. İnsan bedeninin aşırı ibadetleri kaldıramayacağını söyledi. Abdullah ise Ben gencim, daha fazlasını yapabilirim. Ne olur daha çok ibadet etmeme izin veriniz diye Efendimize yalvardı.
Aradan yıllar geçti. Abdullahın gençliği gitti, saçlarına ak düştü. İşte o zaman, insanı ve insan tabiatını çok iyi bilen Resûlullah Efendimizin ne kadar haklı olduğunu anladı, onun sözünü dinlemediğine üzüldü; bununla beraber Allahın elçisine verdiği sözü hiç unutmadı, canını dişine takarak ibadetlerini aynı hızla yürütmeye gayret etti.
O kutlu devirden konumuzla ilgili bir hâtıra daha nakledelim:
Bir gün Resûl-i Ekrem Efendimiz namaz kıldırdıktan sonra, cemaat mescitte etrafını çevirmişti:
– Yâ Resûlellah! Şunu yapmak günah mı? Bunu yapmak günah mı? diye sorup duruyorlardı. Efendimiz onlara:
– Ey insanlar! Bunlar günah değildir dedikten sonra şu sözü üç defa tekrarladı: Allahın dini kolaylık dinidir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 69).
Mâdem Allahın dini kolaylık dinidir, öyleyse insan her davranışında bunu gözetmelidir. Merhametli Mevlâmız bizim için her şeyin kolayını öne çıkarmışsa, Rabbimiz! Kaldıramayacağımız yükü bize yükleme! diye dua etmemizi istemişse (Bakara 2/286), biz de kendimiz için kolay olanı seçmeliyiz.
Selmân-ı Fârisî ile Ebüd-Derdâ radıyallahu anh arasında geçen olay konumuza güzel bir örnektir:
Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu iki seçkin sahâbîsini birbiriyle kardeş yapmıştı.
Bir gün Selmân-ı Fârisî Ebüd-Derdâ hazretlerini ziyarete gitti. Hanımını perişan bir kıyafet içinde görünce:
– Hayrola, bu ne hal? diye sordu. O da:
– Kardeşin Ebüd-Derdâ dünya ile ilgisini kesti, kendini büsbütün ibadete verdi dedi.
Ebüd-Derdâ, Selmân-ı Fârisîyi görünce pek sevindi, ona yemek hazırlattı ve:
– Sen âfiyetle ye, ben orucum dedi. Selmân-ı Fârisî:
– Sen yemezsen ben de yemem deyince Ebüd-Derdâ orucunu bozup yemek zorunda kaldı.
Yatma zamanı gelince yataklarına girdiler. Geceleyin Ebüd-Derdâ nâfile namaz kılmak için kalkarken Selmân-ı Fârisî engel oldu:
– Yat, uyu! dedi. O da yatmak zorunda kaldı. Bir süre sonra tekrar kalkmak isteyince, Selmân-ı Fârisî onu yine yatmaya mecbur etti.
Gecenin son üçte biri girince Selmân ona, Şimdi kalk! dedi. Beraberce kalkıp teheccüd namazı kıldılar. Namazdan sonra Selmân-ı Fârisî kardeşi Ebüd-Derdâya şunları söyledi:
– Unutma!
Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır.
Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır.
Eşinin senin üzerinde hakkı vardır.
Herkese hakkını ver!
Selmân-ı Fârisî ertesi sabah Resûl-i Ekrem Efendimize olup bitenleri anlatınca, Allahın elçisi:
– Selmân doğru söylemiş buyurdu (Buhârî, Savm 51).
Yokuşlar Düz Olur
Demek ki dinde esas olan kolaylık göstermektir.
Allah Teâlâ Peygamber Efendimizi, iki şeyden birini seçmekte serbest bıraktığı zaman, Allahın sevgili elçisi, günah olmadığı takdirde mutlaka en kolay olanı seçerdi. Onun bu sünneti bizim de yolumuz olmalı, hem kendimiz hem başkaları için zoru değil kolayı tercih etmeliyiz.
Yüce Rabbimiz bize nasıl kolaylık göstermişse, biz de onun kullarına aynı şekilde kolaylık göstermeliyiz. Biz de onun kulu olduğumuza göre, kendimizi de bu nimetten faydalandırmalıyız.
Kullarına kolaylık gösterene Allah Teâlânın da kolaylık göstereceğini ve onun önündeki yokuşları düz edeceğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
Cana yakın olan, herkesle iyi geçinen, yumuşak başlı olup insanlara kolaylık gösterenkimselerin cehenneme girmeyeceği müjdesini unutmamalıyız (Tirmizî, Kıyâmet 45).
Yine sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin, Bir şey satarken, satın alırken, borcunu öderkeninsanlara kolaylık gösterenlere Allah merhamet etsin diye dua ettiğini hep aklımızda tutmalıyız (Buhârî, Büyû 16).
Bu güzelim dua ve müjdelerin verdiği huzur ve sevinçle insanlara gönül kapılarımızı ardına kadar açmalı ve onlara elimizden gelen kolaylığı göstermeliyiz.