Bizi Aldatan Bizden Değildir
YYaşar Kandemir hocamızın 1997 Ağustos ayında Altınoluk Dergisi’nde yayınlanan makalesi. (Sayı: 138 Sayfa: 024)
Resûl-i Ekrem Efendimiz hayatının önemli bir döneminde ticaretle meşgul oldu. Sadece o değil, onun en aziz arkadaşları, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman gibi seçkin sahâbîleri ve daha niceleri ticareti meslek edindiler. Resûlullah’ın emrine uyarak Mekke’deki yurtlarını, yuvalarını, ticaretlerini, kısacası her şeylerini bırakıp Medine’ye hicret eden ashâb-ı kirâm, bütün servetlerini kendileriyle paylaşmak isteyen Medineli kardeşlerine, “Siz bize pazarın yolunu gösterin, yeter!” diyerek ticarete sıfırdan başladılar ve kısa zamanda yeniden zengin oldular. Resûlullah Efendimiz’i derecesiz seven Hz. Ebû Bekir, Allah’ın Resûlü ticareti sevdiğini görünce o da bu mesleği çok sevdi. Peygamber aleyhisselâmdan ayrılmayı hiç düşünmediği halde, ticarete olan düşkünlüğü sebebiyle Efendimiz’in vefatından bir müddet önce bir ticaret seferine çıktı. Bugün tüccar kardeşlerimiz, bütün bunları dikkate alarak, ticaretin peygamber ve seçkin sahâbîler mesleği olduğunu göğüslerini gere gere söyleyebilirler.
Sadece Resûlullah Efendimiz ile bazı büyük sahâbîler değil, Mekkeli müşriklerin önemli bir kısmı da tüccardı. Adı İslâm düşmanlığının simgesi olan Ebû Cehil ve benzerleri de ticareti meslek edinmişlerdi. İslâmiyet’in nûru Arabistan çöllerini aydınlatmadan önce, gönülleri İslâm’a yatkın olan Hak yanlısı tâcirler ile bâtıl taraftarı tâcirler arasında çok önemli bir fark vardı. Ezelî Hak âşıkları İslâm’dan önce de sonra da hep hakkın, haklının yanında, zâlimin ve haksızın karşısında oldular. Onlar İslâmiyet gelmeden yirmi yıl kadar önce Mekke’de hilfü’l-fudûl adında bir cemiyet kurdular. İster Mekkeli olsun, ister yabancı olsun haksızlığa uğrayan herkesin hakkını savunmak üzere ant içtiler ve kötü niyetli tâcirlerin karşısına dikilip zulümlerine engel oldular.
Cenâb-ı Mevlâ’nın lutfu ve inâyetiyle bizim tâcirlerimiz Peygamber mesleğini devam ettirmenin şuuruyla hareket edeceklerdir. Haksız ve zâlim tâcirlere hiçbir şekilde benzememeye, onların yolunda gitmemeye, karınlarını, keselerini ve kasalarını cehennem ateşiyle doldurmamaya gayret edeceklerdir. Tâcir annemiz Hz. Hatice’nin bütün servetini İslâm uğrunda bezlettiğini, Hz. Ebû Bekir Efendimiz’in ticaretten kazandığı her şeyi, evet her şeyi Allah yolunda harcadığını, diğer tâcir sahâbîlerin, Resûlullah Efendimiz işaret buyurdukça mallarını, mülklerini İslâmiyet’in güçlenmesi uğrunda sarfettiklerini unutmayacaklar, onların izinde yürümeye gayret edeceklerdir. Resûlullah Efendimiz’e peygamberlik geldiğinde Hz. Ebû Bekir’in kırk bin dirheme sahip olduğunu, kâfirlerin eziyet ettiği müslüman köleleri satın alıp âzâd ettiği ve diğer fakir müslümanlara yardımda bulunduğu için Medine’ye geldiğinde sadece beş bin dirhemi kaldığını, vefat ettiğinde ise elinde beş parası bulunmadığını hep göz önünde bulunduracaklardır. Hak ile bâtıl arasındaki mücadele kıyamete kadar tavsamadan devam edeceğine göre, varlıklı müslümanlara Hz. Ebû Bekir’in izinde olduklarını ispat etme imkânı her zaman verilecektir. İleriye geriye gitmeye gerek yok. Allah’ın dini, hem ülkemizde hem diğer memleketlerde bugün yeniden doğuşu yaşamaktadır. Kâinâtın Rabbi bugünün tâcirlerine kimin yolunda olduklarını isbat etme fırsatını çoktan vermiştir. Onlara düşen görev, malın da, mülkün de yalan olduğunu, kendilerine bu servetin bir müddet oyalanmaları için verildiğini, akıllı adamların onu her fırsatta âhiret azığı haline dönüştüreceğini hesap etmek ve dakika fevtetmeden iyi bir emanetçi olduklarını göstermektir.
Güvenilir Kullar
Peygamberler Sultanı Efendimiz Cenâb-ı Mevlâ tarafından eğitildiği için, ticaret hayatında dürüstlüğün parmakla gösterilen numûnesi oldu. Ortaklarına ve kendileriyle ticaret yaptığı bütün insanlara doğruluğun en güzel örneklerini gösterdi. Bir zamanlar kendisiyle ticaret ortaklığı yaptığı Sâib İbni Ebü’s-Sâib’e Peygamber olduktan yıllar sonra karşılaştığında:
– Beni tanımadın mı? diye sormuştu. Sâib ona:
– Seni nasıl tanımam! Ortağım değil miydin? Hem sen ne iyi ortaktın. Aldatmazdın ve insanla çekişmezdin, demişti. İşte Resûl-i Ekrem Efendimiz böylesine dürüst ve güvenilir olduğu için “el-Emîn” diye anıldı. Ticaret hayatında emniyetin, dürüst ve güvenilir olmanın insana sağlayacağı mânevî kazanca işaretle “Doğru sözlü ve kendine güvenilir tâcir, (âhirette) peygamberler, sıddîkler ve şehidlerle birliktedir” buyurdu (Tirmizî, Büyû? 4; İbni Mâce, Ticârât 1). Efendimiz’in amcazâdesi İbn Abbâs radıyallahu anh görüştüğü kimselere tâcirliği medheder, “Tâcirler hakkında size hayrı tavsiye ederim. Onlar ufukların elçileri ve Allah’ın yeryüzündeki güvenilir kullarıdır” derdi (Müttakî el-Hindî, Kenzü’l-ummâl, IV, 11, nr. 9244). Doğru olan da budur. Zira tâcirler çok değerli bir mesleği, peygamber mesleğini icra ettikleri için onların dürüst ve güvenilir olmaları gerekir. Yalan söylemek, insanları kandırmak onlara hiç yakışmaz. Müslüman tâcire yakışan, her şeyde olduğu gibi ticarette de Resûlullah’ın izini takip ederek bu mesleğin en güzel örneklerini sergilemektir. Doğrulukta, dürüstlükte, sözünde durmakta, borcunu zamanında ödemekte, kısacası ciddiyette parmakla gösterilen üstün bir şahsiyet olmaktır.
Müslüman tâcir, “Peygamber’i ayakta bırakıp ticarete koşanlar”ı Allah Teâlâ’nın ayıpladığını [Cum?a sûresi (62) 11] aklından çıkarmayacak, dinini her şeyin üstünde tutacak, ticareti dine uygun olarak yapacaktır. İslâmiyet’in lâyıkıyla yaşandığı devirlerde herkes ticaret yapamazdı. Helâl kazanç ile haram kazancı birbirinden ayıramayan, hangi tür ticaretin fâiz olduğunu bilmeyen kimselerin fâiz yiyeceğini ve yedireceğini dikkate alarak onların ticaret yapmasına izin verilmezdi. Bugün tüccar kardeşlerimiz İslâmî ticaretin nasıl yapılması gerektiğini öğrenmelidir. “Dünyadan nasibini unutma”makla beraber [Kasas sûresi (28) 77], kendilerini fâni hayatın geçici zevklerine kaptırmamalıdır. Dünya ile âhiret dengesini iyi sağlamalıdır. Yaptığı ticaret, “onu Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymamalıdır”[Nûr sûresi (24) 37], “Kazandıklarının temizinden infakta bulunmalıdır” [Bakara sûresi (2) 267].
Bizi Aldatan
Peygamber-i Zîşân Efendimiz müslüman tüccarın dürüst ve namuslu olmasını arzu eder, helâl lokma peşinde koşmasını ister ve hiç kimseyi aldatmamasını tavsiye ederdi. “Haram helâl ver Allahım / Çoluk çocuk yer Allahım” anlayışını kesinlikle doğru bulmazdı. Kötü niyetli tâcirler tarafından kolayca aldatılabilen bazı sahâbîlerine, alış veriş yaparken, beni aldatmayın demelerini söylerdi. Kendisi de insanları aldatmanın ne büyük günah olduğunu dile getirerek “Men gassenâ fe-leyse minnâ: Bizi aldatan bizden değildir” buyururdu (Müslim, imân 164). Üsküdar Mevlevîhanesi’nin son şeyhi olan merhum âlim ve şâir Ahmed Remzi Akyürek (ö. 1944) Resûl-i Muhterem Efendimiz’in bu vecizesini pek güzel bir üslupla şiirleştirmiştir. Cenâb-ı Mevlâ’dan tüccar kardeşlerimizi Hz. Ebû Bekir’in izinde gitmeye muvaffak kılmasını niyâz ederek sohbetimizi bu gönül açan nasihatle bitirelim:
Gösteren bu ümmete doğru yolu
Fahr-i âlem Hazret-i Hakk’ın kulu
On sekiz bin âleme rahmettir ol
Lûtfu çoktur en büyük nimettir ol
Bir yaratmış Hazret-i Mevlâ anı
Eylemiştir cümleden a?lâ anı
Nâzil oldu Hazret-i Kur’ân ana
Buldu devlet, eyleyen îmân ana
Emrini eyler edâ her ümmeti
Çünkü hep hikmettir anın sünneti
Ver salât ile selâmı dâimâ
Kevser’inden Hak nasîb etsin sana
Çıktı bir gün çarşıya sultânımız
Hep fedâ olsun yolunda cânımız
Cümle peygamber gezer hem kesb eder
Lâzım olsa çarşıya kendi gider
Satmak almak sanma kim âdî bir iş
Sünneti Peygamberin alış veriş
Kim ticâret eylemekten âr eder
Dîni de dünyâsı da elden gider
Hâsılı ol gün gezerken çarşıda
Gördü bir buğday satarlar karşıda
Dâne dâne hem kuru taşsız güzel
İçine doğru uzattı şöyle el
Bir avuç buğday çıkardı gördü yaş
Var idi belki içinde ba?zi taş
İç yüzü başka dışı başka idi
Bak ki Peygamber o anda ne dedi :
“Kim bizi aldatsa ol bizden değil”
Duy bu emri sahte işlerden çekil
İşlerinde böyle hîle kullanan
Müslümânım derse de elbet yalan
Öylesi ben halkı aldattım sanır
Hîleler eyler de kendi aldanır
Müslümanlarca nedir a?lâ gidiş
Doğru sözdür doğru özdür doğru iş